Bizim ufaklık ek gıdalara geçme aşamasında kendimizi böyle bir cendereye sokalım dedik... Küçük gurmeyi şırıngayla beslediğimiz için ne yapar ne ederdik açıkçası çok endişeliydim. Bebeğiniz altı aylık olana kadar rahat rahat dolaşın hele bir de emziriyorsanız hiç problem yok. Keza bir önceki kıbrıs gezimiz de hiç ama hiç zorlanmadık. Küçük gurmenin iştahı biraz açılsın diye düştük yollara... İş yerinden arkadaşlar ve eşleriyle butik bir tur yaptık hedef Antep di..
Küçük gurme diş çıkartmanın seanslarını hiçbir yerde kaçırmaz karada havada sürekle o parmaklar ağıza sokulacak... (arkadaki amca direkt uykuya geçmiş bile )
Sabah kahvaltısını Orkide Pastanelerinde yaptık yöresel kahvaltılarda gerçekten harika..
Panoramik şehir turunun ardından attık kendimizi Antep in sokaklarına...
Emine Göğüş Mutfak müzesi:
Gaziantep Kalesi’nin Güneyinde bulunan Göğüş Konağı, tarihi doku içerisinde 1904 yılında yapılmış olup aynı zamanda Türkiye’nin ilk Turizm ve Tanıtma Bakanlarından olan Ali İhsan Göğüş Bey’in doğduğu evdir. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyonu yapılan konak, 2008 yılında hizmete açılmıştır. Gaziantep mutfak kültürünü tanıtmayı amaçlayan Emine Göğüş Mutfak Müzesi, Gaziantep mutfağında kullanılan araç ve gereçlerin teşhir edildiği ve unutulmaya yüz tutmuş yöresel yemeklerin görseller halinde sergilendiği Emine Göğüş Mutfak Müzesi, Türkiye’de kurulmuş ilk mutfak müzesi olma özelliğine de sahiptir. Dünyada şehir adıyla anılan tek mutfak Gaziantep mutfağıdır. Müzede, Antep mutfağında bulunan yemek malzemelerinden mutfak araç gereçlerine, yöresel yemeklerden içeceklere, pişirme yöntemlerinden hazırlanışına ve erzakların saklanmasına varıncaya değin mutfak kültürü anlatılmaktadır. Bunların yanı sıra bayram yemeği ve özel gün yemeği olan yuvalamanın yapılışı, tandır başında geçen kış geceleri ve kahve kültürü mankenler kullanılarak anlatılmaktadır. Ayrıca müze içerisinde Gaziantep’e özgü çeşitleri baharat ve bakır ürünleri satan hediyelik eşya satış bölümü de bulunmaktadır.
kaynak :burada
Gaziantep çarşında salça, fıstık,baharat,peynir, sebze meyve kuruları bakırlar ve birçok yöresel hediyelik eşyalarla dolu... Salçalar ve fıstıklar enfes giderseniz mutlaka alın.
Ve meşhur Tahmis kahvesi...
Tarihi Tahmis Kahvesi Türkmen Ağası ve Sancak Beyi olan Mustafa Ağa tarafından Tekke’ye (Mevlevihane) gelir getirmesi amacıyla 1638 yılında yaptırılan Tahmis Kahvesi iki katlı, anılarla dolu bir yapı. Kahve, dükkanlar ve han 19011903 tarihleri arasında iki büyük arasa yangını esnasında tamamen yanmıştır. Bu tarihlerde mevlevihanede postnişlik yapan Feyzullahoğlu Şeyh Mehmet Münip Efendi, kendi cebinden 130 bin kuruş harcayarak Buğday Hanı’nı, Tahmis Kahvesi’ni ve 33 dükkanı yeniden yaptırarak Mevlevihane’ye 1904 yılında vakfetmiştir. Tahmis, “kahvenin dövüldüğü yer” anlamına gelmektedir. Eski dönemlerde kahve, cevizden yapılan büyük dibeklerde, karataş ya da aynı ağaçtan imal edilen aletlerle dövülürmüş. Şimdilerde özlenilen bir tat olan dibek kahvesini, yabani fıstıktan hazırlanan Melengiç Kahvesi pek aratmıyor. Bir rivayete göre 4. Murat’ın Bağdat Seferi sırasında burada dinlendiği ve kendisine Tahmis Kahvesi’nde kahve ikram edildiği de söylentiler arasındadır.
kaynak:burada
Antep yemek demek, gittiğimiz heryerdeki yemekler tatlılar güzeldi bana göre... Ama gittiğim her yerde sabah öğlen akşam yemeden es geçmediğim tek şey KATMER yok böyle bir lezzet..
Rotayı sonra Zeugma Müzesine çevirdik.
Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi, sanat tarihçisi ve arkeologların aynı zamanda tarih ve kültür meraklılarının göz bebeği Türkiye’yi ziyaret etmek için tek başına sebep oluşturabilecek bir zenginliğe sahip. Gerek bina büyüklüğü gerekse sergilenen mozaiklerin kapladığı alan bakımından dünyanın en büyük mozaik müzesi. Ayrıca mozaiklerin üstün bir sanat zevkini yansıtması, Geç Antik Dönem kiliselerine, Erken Süryani ve Hristiyan ikonografisine ait örnekleri barındırması müzeyi daha da çekici hale getiriyor. Çağımızın en önemli arkeolojik keşiflerinden olan Zeugma Antik Kenti’nden çıkartılan, toplam olarak 2500 m²’lik alan kaplayan ve bu dönemde sanatın ulaştığı zirve noktasının örneklerini meydana getiren mozaiklerin haricinde yine Roma Dönemi’ne ait heykeller, sütunlar ve çeşmeleri de müzede görebilmek mümkün. Özellikle Savaş Tanrısı Ares’in bronz heykeli müzeyi asıl olarak mozaikler için ziyaret ettiğinizi unutturacak güzellikte. Dicle ile birlikte, uygarlığın beşiği olarak adlandırılan Mezopotamya’nın sınırını meydana getiren Fırat Nehri, binlerce yıl boyunca bu bölgeye bereket getirmiştir. 2300 yıl önce tüm dünyayı ele geçirme hedefiyle Anadolu topraklarından geçen Büyük İskender’in komutanlarından Selevkos Nikator da yerleşimini kurmak için bereketli Fırat kıyılarını seçmiş ve kente bu nehir ile kendi ismini birleştiren bir ad vermeyi uygun görmüştür: Selevkos Euphrathes. MÖ 64 yılında Roma hâkimiyetine geçtiğinde ise ismi “köprü başı” anlamına gelen “Zeugma” olarak değiştirilmiştir. Yollar kadar medeniyetler ve kültürler arasında da bir geçiş noktasında kalması ve bu özelliğini yüzyıllarca devam ettirmesi seçilen ismin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. Bu avantajını Sasaniler tarafından yok edilene kadar sürdüren Zeugma, Kommagene Krallığı’nın en büyük dört kentinden biri unvanını elde edecek zenginliğe ulaşmayı da başarmıştır. Mozaiklerin en görkemlilerinin keşfedildiği ve müzenin giriş katında tekrar hayat bulmuş biçimde ziyaretçilerini bekleyen Poseidon ve Euphrates villalarının tüm duvarları ve hatta tabanlarının dahi mozaik ve fresklerle süslenmiş olması kentin zenginliğinin kanıtları. Müzede yer alan mozaik panoların tamamı çok büyük ustalık eseri. Bazılarının tam 500.000 parçadan meydana getirilmiş olması yanında figürlerin gerçekçilikleri ve canlılıkları karşısında da hayranlığınızı gizleyemeyeceğinize eminiz. Mozaikler kimi zaman Roma Dönemi kent yaşayışını zihninizde yeniden canlandırmanızı sağlayacak, kimi zaman bu yıllardaki inanışları keşfetmenize yardımcı olacak. Ancak müzenin en önemli eseri bu çok büyük boyutlu panolar değil, diğerlerine göre oldukça küçük bir parça halinde keşfedilmiş olan MS 2. yüzyıl tarihli Maenad ya da daha bilinir adıyla Çingene Kızı Mozaiği. Maenad Villası’nda yemek odasının taban mozaiğinin geriye kalan tek parçasını meydana getiren figürün gözlerindeki mahzun ifade bu mozaiği müzenin en beğenilen buluntusu yapmış ve Zeugma’nın Mona Lisa’sı olarak adlandırılarak antik kentin ve müzenin simgesi haline getirmiştir. Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü Tanıtıcı Yayınlar
kaynak burada
Çingene kızı, Zeugma Antik Kenti'nde bulunan bir villanın yemek odasının taban mozaiğidir. Bu mozaik büyük ölçüde tahribata uğramıştır. Resimli panoda yalnızca kadın başı figürü kalmıştır. Bu mozaikte kadın figürü sağına doğru bakmaktadır. kabarık saçları ortadan ikiye ayılmış ve ensesinden bir eşarpla bağlanmıştır. Dar alınlı, elmacık kemikleri çıkık ve dolgun yüzlüdür. Kulaklarında iç içe geçmiş iri halka küpe bulunmaktadır. Bu nedenle ilk bulunduğunda “Çingene Kızı” olarak adlandırılmıştır.
Bir görüşe göre bu figür, saçlarının ortadan ayrılmış olması gözleri ve burun yapısıyla Büyük İskender olarak yorumlanmaktadır. Bir başka görüşe göre ise Toprak Ana Gaia olmalıdır. Ancak başının yanındaki asma filizlerinden dolayı Dianysos şenliklerinde yer alan Mainad olma olasılığı kuvvetlidir. Çingene Kızı mozaiği, Gaziantep Müzesi Müdürlüğü başkanlığında Zeugma Antik Kenti'nde 1998 yılı sonbaharında yapılan kurtarma kazılarında bulunmuştur.
Çingene Kızı mozaiği şu anda Zeugma Mozaik Müzesi'nin ikinci katındaki özel bir odada sergileniyor. Mozaik için özel olarak yapılan odaya labirent ve karanlık bir yoldan gidiliyor. Odanın yine karanlık olan bölümünde sadece Çingene Kızı mozaiği aydınlatılmış.
Çingene Kızı mozaiğinin resmi, Zeugma Mozaik Müzesi ve Gaziantep'in tanıtımı için hazırlanmış birçok hediyelik eşyayı da süslüyor
kaynak burada
Gaziantep e gidip tek kilo veren ben miyim acaba eğer öyleyse kaydedin lütfen :)
Küçük gurme yesin diye birçok şeyin tadına bakabildim sadece :)
Akşam olmuştu otele geçecektik derken rehbere sorduk Antep Urfa arası kaç saat ? iki iki buçuk saat cevabını alınca haydi Urfa ya gidelim sıra gecesi yapalım dedik. Programda olmamasına rağmen biz Urfa ya doğru yol almaya başladık.. Veeee sıra gecesi
Küçük gurme Atakan ne olduğunu şaşırdı garibim... Uyku saatinde o alemlere akmıştı bile gelsin türküler gitsin ciğköfteler... O sese rağmen uyuyacaktı ama davulcu bir türlü rahat bırakmadı ki peşimizi... Davulun tokmağı vurdukça Atakan iyice afallamıştı:)
Saat gece yarısı olmuştu sağ olsun rehberimiz bizi Balıklı Göl e de götürdü..
Balıklı Göl
Rivayete göre Bu coğrafyada Nemrut isimli bir kral tüm halkına zulüm etmektedir. Tam da bu dönemde Nemrut’un büyücüsü Nemrut’a gelerek, “bu sene doğacak bir çocuk senin hükümdarlığına son verecek” der. Bunun üzerine Nemrut o sene doğan bütün çocukları öldürür, ancak birisi hariç; Hz. İbrahim.
Hz. İbrahim büyüdükten sonra Nemrut ve putlara karşı bir mücadeleye girişir ve sonunca cezalandırılmak üzere bir mancınığa gerilir, büyük bir ateşte yakılmak üzere fırlatılır. Bunun üzerine Kuran-ı Kerim’de, Enbiya Suresi’nde yazan şekli ile Allah-u Teala ateşe; “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve zararsız ol” diye buyurur ve ateş suya, odunlar da balıklara dönüşür. O günden bu güne dek de göl ve balıklara zarar verilmez, göl büyük bir saygı çerçevesinde ziyaret edilir. kaynak burada
Sabaha karşı üçte vardığımız otelde beş gibi uyuyarak kısmi olarak dinlendim.. Sabah durmak yok yola devam dedik. İstikamet Birecik di dünyada nesli tükenmekte olan kelaynak kuşlarını da gördük..
KELAYNAK KUŞLARI
Nuh Peygamberin bereket sembolü olarak “Tufan”da gemisine aldığı Kelaynaklar (Geronticus eremita) geçmişte Türkiye’den Kuzey Afrika’ya, Arap Yarımadası’ndan Fas’a kadar çok geniş bir bölgede ürerlermiş. Fakat avcılık, üreme alanlarında rahatsız edilmeleri, yaşam alanlarının değişmesi ve beslenme alanlarında kullanılan zirai ilaçlar dan zehirlenmeleri sonucunda sayılarında ciddi azalma ve dağılım gösterdikleri alanlarda daralma meydana gelmiştir. Bugün, kelaynaklar nesli tükenmekle karşı karşıya olan kuş türlerinden birisidir. Kelaynaklar dünyada sadece Nil Vadisi’nde ve Birecik’te bulunmaktadırlar.
NEDEN BİRECİK?
Kelaynakların (Geronticus eremita’ların) üreme için, çok değil, daha elli küsur yıl önce Birecik’in “Kayalar altı”nı seçmesi boşuna değildir. Bu seçimde Aşağı Fırat Havzasının, Güneydoğu platolarına göre ılımlı ikliminin, tarlalardaki haşaratın bu kuşların besinleri oluşunun, ilçenin jeolojik yapısına dahil kayaların alkalik, yani ak ve yumuşak olduğundan dolayı kolay işlenir olmasının, en mühimi de halkın, “Allah’ın bir bereket müjdesi” olduğu bilinci ve inancıyla bu kuşlara ve yumurtalarına zarar vermemesi önemli olmuştur.
Şimdiki deyimiyle “Sevgililer Günü” olan 14 Şubat tarihinde, Kelaynakların Birecik’e göç etmesi dikkat çekicidir. Daha 50 yıl öncesine kadar üremek için geldikleri Birecik’te gökyüzünün bu kuşlarla kaplandığı bilinir. Şubat’ın ilk haftasında Birecik’e gelen kelaynaklar için etkinlikler yapılır, esnaflar ve Fırat kıyısındaki kayıkçılar başta olmak üzere o gün ilçede yöre halkı bayram havası yaşardı. Kaynak:
Şimdiki deyimiyle “Sevgililer Günü” olan 14 Şubat tarihinde, Kelaynakların Birecik’e göç etmesi dikkat çekicidir. Daha 50 yıl öncesine kadar üremek için geldikleri Birecik’te gökyüzünün bu kuşlarla kaplandığı bilinir. Şubat’ın ilk haftasında Birecik’e gelen kelaynaklar için etkinlikler yapılır, esnaflar ve Fırat kıyısındaki kayıkçılar başta olmak üzere o gün ilçede yöre halkı bayram havası yaşardı. Kaynak:
Fıstık ağacı
Saklı cennet Halfeti...
Yemek yemekten vakit kaldıkça geziyorduk yani adı üzerinde lezzet turu ya :)
İstikamet Zeugma Antik Kenti.
Roma döneminden kalan
dünyaca ünlü mozaikler işte burada yavaş yavaş müzeye taşınıyor... tam 2300 yıllık bir tarih aslında...
Minik gurme...:)
Bu görüntüyü her gördüğümde Antep te bir dilim baklavayı izinsiz alıp yediği için hapise mahkum edilen küçük çocuk gelir aklıma...
Neyse güzel anıları koyduk cebimize evimize geri döndük evet ufaklıkla yorucuydu ama güzeldi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder