7 Ekim 2015 Çarşamba

TATİLDEN KESİTLER VOLUME 4 ALAÇATI ÇEŞME KUŞADASI METROPOLİS NİOBE


Durmak yok yola devam dedik ve Urla istikametten Alaçatı nın sokaklarına attık kendimizi.... Renkli pencereler kapılar var dediler bu kasabada hakikatten öyleymiş... Biraz entel  dantel sanat kokuyor aslında... 












Bulduğum her renkli kapıda resim çektireceğim diye helak oldum vallahi billahi... tatilde yapılması gereken 10 şeyden birisi bu  renkli kapılar önünde fotoğraf çektirmek :) Bu pembe kapıda poz verirken kapının koluna iliştirilmiş elektrik faturasıyla gözgöze geldim neyse ki pozu fazla bozmuyor hatta ben söylemesem farketmeyeceksiniz bile... Faturayı biraz  sıkıştırayım küçülteyim dedim eşim de hayrına öde  bari dedi :) 

Bir an bu kediciklere özendim yumuşak yumuşak yatıyorlardı miskinlikte aynı kesi gibiyim buldum mu hiç kaçırmam hemen yatarım uyumasamda  seviyorum miskinliği :)
Hakiki Alaçatı muhallebicisinin önündeyken Yaradan ne güzel yaratmış dedim gökyüzünü bulutları güneşi...
Alaçatı sörf yapanlar için evet  gerçekten önemli kasaba olabilir ama  yok bana  göre  değil anlık hava değişimleri deli gibi esen rüzgar yok  ben almayayım... Kaç defa  üstüme hırka  giydim  çıkarttım ben bile sayamadım... İşte en sevdiğim renk  lila mor eflatun ne derseniz işte  tüm bu tonlar...
Alaçatıdan sonra istikamet tabiki Çeşme gün batımını bu  defada  Çeşme de  yaptık... Anne oğul doyamadık biz tatilde birbirimize... Bir ara anne  bu tatil hiç bitmesin sen işe gitme bende okula gitmesem olur mu dedi... 



Özgür ana oğul zıplaya zıplaya helak olduk babamızda bizi havadaki pozumuzu yakalayacak diye :) Ama biz  Atahan la gülmekten zıplayamıyorduk o da  ayrı bir mevzu tabi...



Bayramımızı da  burada  teyzeler kuzenler gelinler damatlar çocuklar hep birlikte kutladık... Kuzenlerle kahvaltı keyiflerimiz hiç bitmedi tabi ki hele  Gül ile benim kahve keyiflerimiz tam gaz  devam:)



Özçekim çubuğu ile Atahan ın imtihanı kolay olmadı tabikii:) Bir sonraki gün de Kuşadası na attık kendimizi... 



Yıllar geçse de bitmeyen dostluklar arkadaşlıklar öylesine özel öylesine güzel ki tıpkı burada olduğu gibi... Yine aynı şeylere gülüp aynı şeylere hüzünlenip  zamanı yakalamak doyasıya...




Kuşadası Değirmen de Atahan bu asma  köprüyü çok sevdi birde az sallansa iyiymiş tabi:) Gerçi bir Karadenizli olarak asma köprüler bizi pek korkutmasa da  yaşlanınca denge meselesi zayıflıyor haliyle :)

Eve dönmeden bir gün önce dinlenelim diye yakın çevrede bir yerlere   gidelim dedik ve dibimizdeki Metropolis e gittik...Girişte bizi bu sevimli kaplumbağa karşıladı . 






Metropolis Antik Kenti, İzmir ili, Torbalı ilçesi sınırlarında Yeniköy ve Özbey köyleri arasında bir tepenin üzerinde yer almaktadır. AntikIonia Bölgesi'ne dahil kent, Efes’e 30 km, İzmir'e ise 40 km uzaklıkta olup, Küçük Menderes (Kaystros) havzasına hakim konumdadır.Metropolis, “ana tanrıça kenti” anlamına gelmektedir. Μετηρ Δαλλησια (Meter Gallesia) isimli Ana Tanrıça’ya (daha bilinen adıyla Kybele) ait bir kült yeri işlevi gören kutsal mağara, kentin 5 km. kadar kuzeyindeki Uyuzdere Mevkii’nde bulunmaktadır. Mağarada yapılanarkeolojik kazılarda çok sayıda pişmiş toprak Ana Tanrıça heykelciği bulunmuştur. Bunun yanı sıra kent sikkeleri üzerinde rastlanılan Ana Tanrıça betimleri de bu görüşü doğrulamaktadır.Kentin akropolisinde yürütülen arkeolojik kazı çalışmaları sırasında burada Erken Tunç Çağı ve Orta Tunç Çağı’na ait bazı seramik parçaları ile taş baltalar ve Hitit Dönemi ile çağdaş bir mühür ele geçmiştir. ( kaynak vikipedi)

Her ne kadar eşim ve  kuzeni Metropolisin yolları taşlı türküsünü söyleyerek isyan etseler de biz bayanlar ve çocuklar halimizden memnunduk:) 


Bu da Kral 1. Burak Kraliçe Demet ve Prens Atahan :)




Zeytin ağaçları arasında tarihi eserlerimizi geride bırakırken umarım buradaki eserlere de  restorasyon çalışması yapacağız diye Şilede ki kale  gibi sünger boba benzetilmez  yada Aspendos da ki olmayan parçaların yerine mutfak mermeri konulmaz...Tarihimizden  ders almak yerine  tarihimize eserlerine  sahip çıksak bence  daha iyi olacak....

Eve dönüş zamanı gelip  çattı aslında erken çıkıp biraz  daha  gezecektik ama  olmadı  geç çıkıncada Manisa da fazla gezemedik Balıkesir de hiç gezemedik... Ama meşhur Manisa da AĞLAYAN KAYA  NİOBEyı ziyaret ettik.



Anadolulu Niobe, Thebes kralı Amphion ile evlendi ve trajik yazgısı hakkında günümüze ulaşan bilgiler eski Yunan mitolojisi yolu ile oldu. Niobe aynı zamanda, hakkındaki bilgiler yine efsanelerle karışık olan Pelops'un kızkardeşidir.
Yurdu Lidya uygarlığının doğduğu bölge olduğundan, bazı kaynaklar Tantalus, Pelops ve Niobe'yi Lidyalı kabul etmek için sağlam bir zemin bulunduğu sonucuna varmışlardır.[2]
Yunan mitolojisine göre Niobe'nin yedi kızı ve yedi oğlu oldu, çocuklarının sayısından dolayı sadece iki çocuk doğurmuş olan Leto'ya karşı böbürlendiği için, oğulları Apollo, kızlarıArtemis tarafından öldürüldü. Evlat acısı ile yurduna dönen Niobe'nin, Spil Dağı'nda taş kesildiği ve günümüzde "Ağlayan Kaya" olarak bilinen taş oluşumuna dönüştüğü rivayet edilir. Ağlayan Kaya, uluslararası kaynaklar da dahil olmak üzere literatürde bazen "Taş Suret" olarak da anılır. Bazı kaynaklarda ise, aynı dağdaki Hitit Kybele heykeli ile karıştırılmiştır. Niobe'nin kayası Manisa'nın önemli ziyaret yerlerinden biridir.( KAYNAK VİKİPEDİ)


Manisa dan sonra tam gaz  yola  devam Yalova ya  yaklaştıkça hava soğudu... Yalova dan ayrılırken arkamızda bıraktığımız yağmur bizi karşıladı...Hava değişimi çok kötü oldu parmak arası terliklerle  dolaşırken direkt bota  geçtim  en son İzmir de pike kullanırken Yalova ya gelince yorgana geçtik yaz dan kışa geçmek böyle olsa  gerek :)... 15 yıllık  çalışma hayatım boyunca ilk defa  bir bayram tatilini yıllık  iznimle birleştirmenin dayanılmaz mutluluğunu yaşadım uzunca  bir  tatil oldu  benim için bir o kadar  da  keyifliydi... Her şey çok ama  çok güzeldi en güzeli de tam üst üste üç pazartesi sendrom suz uyanmak...:)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...