Geçen ay eşimin üniversiteden arkadaşının düğünü nedeniyle Ordu ya gitmiştik... türkiyenin faklı yerlerinde ikamet eden diğer üniversite arkadaşları ve eşleriyle organize olup harika küçük panaromik orta Karadeniz turu da yaptık... Ordu ya gelmişken Boztepeye çıkmadan olmaz hayalim teleferikle çıkmaktı ama şansımıza bakımdaymış bizi beklemiş bakım için :( Araçlarla çıktık Boztepeye manzara harikaydı arkada yeşil önünde masmavi deniz insanın şair olası geliyor... Öğrenciyken dilimizden düşürmediğimiz ORDUNUN DERELERİ türkünü söylemeye başladım manzara eşliğinde.. Rüzgar öyle kuvvetli esiyordu ki çirkin ve kötü olan sesimi kamufule ediyordu...:) Resimlere bakarken bu türkü geldi aklıma dedim hangi kara sevdanın dizelere dökülmesiydi acep bu araştırdım işte size ORDUNUN DERELERİ TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ
Ordu’nun Derelerine konu hikâyenin bin sekizyüzlü yılların sonlarıyla, bin dokuz yüzlü yılların ortalarında yaşandığı rivayet olunur… Memet, fındık ve tütün işlerinde çalışan bir ırgat… Boylu-poslu, yakışıklı, sarı saçlı, ak benizli bir delikanlıdır. Namı; Sarı Memet’tir. Öyle has bir delikanlıdır ki Sarı Memet, yörenin tekmil kızlarının içi gitmektedir Memet’in adının geçtiği yerde. Sarı Memet bu, güçlü, kuvvetli… Öyle bir yürürmüş ki; say, şu koca Boztepe yerinden kalkmış da denize denize hamle ediyor. Emet’i görüp de gönlü akmayacak kızın ya aklı yoktur ya da gözü kördür… Gel gör ki, Sarı Memet’in gözü de, gönlü de, Keçiköyü Kirazlimanı’ından Hacer’dedir. Memet gibi Allahın bir güzel oğlanı, Hacer’e gönül düşürür de garibim Hacer hiç kayıtsız kalır mı bu sevdaya… Onun da, yanar içi, göynürmüş özü Memet’ten ötürü… Dedik ya ;Memet bir güzel delikanlı ,Hacer bir içim su diye…Bunca güzellik ve de sevda bir araya gelince haset olmaz mı sandıydın?Bir haset kazanı ki,sorma gitsin.Fokur fokur kaynamaktadır o kazan ve az bir zamanda o sevda dile düşer daa! Devir öyle bir devirdir ki, bu türden dile düşmeler insan onurunda onulmaz yaralar açar, adamı sokağa çıkamaz edermiş. Sarı Memet bu, dile düşen sevdasını da alır ve terk-i diyar eyler… Bir zaman da dönmez bu diyarlara…
Yıllar geçmekte, Hacer burada, Memet orada sevda ateşiyle yandım Allah kavrulmaktadırlar… Hacer’i isteyenler olur, kimi zengin, kimi yaşlı, kimi şişman, kimi bilmem nerenin gözdesi amma Hacer bu, hiç birine varmayı kabul etmez. Hacer’in gönlünde bir Memet vardır… Allah bir, Memet birdir… Memet yer, Memet içer, Memet uyur, Memet yürürmüş Hacer… Varsa Memet, yoksa Memet… Memet de Hacer’den farklı değildir elbet… Gözünün rengine kadar Hacer’dir Memet’in de… Sarıp da ucunu yaktığı cigarası, bir nefeste ciğerine çektiği dumandır Hacer…Memet Hacer’e, Hacer Memet’e Ağustos’ta çam ormanı yangını gibi tutuşurken kötülük kazanıyordu yine…İyice ayyuka çıkan bu sevda nedense huzursuz eder ahaliyi ve Hacer’le Memet’in vuslata ermelerini engellemek için başlar bir dedikodu.Kim bilir belki de tüm bu fesatlığın temelinde yatan esas; Hacer’in ailesinin zengin ve soylu oluşuyla Memet’in yoksul ve avam oluşu arasındaki o anlamsız kadim çelişkiydi…Sarı Memet dediğinin babası, yoksul bir köy korucusudur.Tüm asaleti de bundan ibarettir garibin…
Kötü niyet koca bir bulut olmuş da, yağmuru eksilmeyen Karadeniz’de Hacer’le Memet’in sevdası üzerine sağanak yağmaktadır. O pis niyetli zevatlar Hacer’den Memet’e, Memet’ten Hacer’e aslı asaleti olmayan laflar getirip götürmeye ve bu sevdayı ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırmaya çabalıyordu. Sevdadır bu, icat olduğu çağdan bu yana kim durabilmiştir karşısında? Mümkün müydü Hacer’i Memet’ten ,Memet’i Hacer’den sakınmak? Türküler vardı be, hiçbir çare kalmamışsa türküler vardı sevdayı yemin gibi anlatmaya çare.
Sarı Memet, çıkar orta yere ve söyler türküsünü;
Ordu’nun derleri
Aksa yukarı aksa
Vermem seni ellere
Ordu üstüme kalksa
Şu bir gerçek ki; bu sevdaya karşı olanlar Hacer’e diyesi ki “bu Memet senden vazgeçti” bunu duyan Hacer, inanmasa da, Memet’ten nasıl haber alsındı? Nasıl sorsundu Memet’ine işin aslını astarını? Amma Memet bilmektedir ortalıkta gezen lafları, sezmektedir Hacer’in sol yanındaki sızıyı… Memet’in “vermen seni ellere” deyişi yüreğini serinletir Hacer’in ya, bu defa da Hacer’den ötürü Memet’in kulağına kem sözler sızdırılır. Derler ki; “bu Hacer, seninle alay eder, oranla buranla dalga geçer, ben ona varmam, gönül eğlendiriyorum der” … Memet, inanmak istemez elbette ya, Hacer’inin ağzından duymak vardır esası… Yine türkü yetişir sevdaya ilk yardım olarak. Hacer, kenarı iğne oyası al yaşmağını bürümcek ederekten söyler türküsünü;
Oy Memet’im Memet’im
Sarı tütün demedim
Beni sana geçmişler
Vallahi ben demedim
Memet’tir duyar da Hacer’in türküsünü kalır mı yüreğinde sızısı… O dakka umut dolar içine yine, Hacer’e olan sevdası, Allah’ından sonra ikinci sıradadır artık.
Türküdür bu, sevdaya engel koyuldukça uzar gider… Tüm dedikodulara, tüm engellemelere rağmen Memet’le Hacer’in sevdası palazlanır, büyür… Hiçbir yasağa boyun eğmeyen âşıklar sık sık buluşmaya başlayınca aileler de artık yelkenleri suya indirir, insafa gelir ve bu sevda karşısında şapka çıkartır. Aşk kazanmıştır…
Ordu’nun Dereleri türküsüne konu Memet’le Hcaer’in sevdası alışık olmadığımız biçimde mutlu sonla biter. Memet’le Hacer’in bu hikâyesini İhsan Gürdal, onların torunları olan ve “Tık Tık İbrahim” adıyla anılan zattan bizzat dinlediğini beyan etmektedir. Tık Tık İbrahim, ne yazık ki artık yaşamamaktadır.
Ordu’nun Dereleri türküsü kadim bir aşk hikâyesidir. Şimdilerde çok sevilen çok söylenen bir türküdür. Avukat Kâşif ENGİNYURT, bir anekdotunu paylaşmıştı geçmiş yıllarda; Yunan adalarına turistik bir geziye gider Kâşif Abi, uğradıkları bir yerde Türk ve Ordulu oldukları bilinmektedir ve jest olarak da Türk müziği yapılmak istenir, işte orada çalınan müziklerden biri Ordu’nun Dereleri’dir… Ordu’nun Dereleri türküsünün notaya dökülmesinin ve dillere yerleşmesinin hikâyesi de bin dokuz yüz kırklara dayanır…
Kaynak; Uğur Gürsoy…
Boztepeden eşimin üniversiteden arkadaşları ve eşleriyle birlikte özçekim hatırası...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder