30 Eylül 2012 Pazar

SONUNDA BEN DE MİM LENDİM :)

Ne yalan söyleyeyim blogger arkadaşım Sevda olmasa kimse beni mim lemeyecekti... Teşekkür ederim kendisine...Başlayalım bakalım sorulara...

Günün nasıl geçti?

Harika bir gündü eşim kaynım ve eltim le birlikte Sakarya ya gittik oradan Sapanca Gölü ve Kırkpınar köyüne gittik olamaz böyle bir güzel köy...


İsim vermeden bahset?

İki yüzlülüğüne dayanamıyorum...
Neden hep cam kenarı?

Koltukla camın arasına hırka,kazak vs koyup uyuyabilmek için :)
Bu gün kendin için ne yaptın?

Yatakta 5 dk daha şekerleme yaptım :)


Twitter ana sayfanı aç ilk gözüne takılan?

Evde yillarca cin yagi diye bildigim seyin japon yagi oldugunu ogreniyorum. Hayat cok oyleyken aslinda boyle ..... Basim agriyor basim 

Düşün ki o bunu okuyacak?

Seni çok seviyorum aşkım...



Kahkaha atmana sebep olan karikatürler?




Klavyeye bakmadan bir şeyler yaz?

valla herşeyi yazabilirim iş nedeniyle alışkınım... :)


Bir cümle düşün sonra kelimelerin yerlerini değiştirerek yaz.. 

Seviyorum seni çok biricik oğlum...

Ctrl+v yap..İşyerinde ve evde bazen kendimi bile kopyalamak istiyorum...


Bende  Biraz Elif Biraz  Ada yı mimliyorum....






28 Eylül 2012 Cuma

TRABZON BOZTEPE VE AYASOFYA MÜZESİ...


İki günümüzü de Trabzon da gezmeye ayırdık... Ünlü Boztepe ye çıkmadan önce karnımızı doyuralım dedik ve tavsiye üzerine cephanelik restoran a gittik... Tavsiye edildiği kadar  varmış... Yemekleri temizliği iç ve dış mekan özellikleriyle benden tam not  aldı...


Karadeniz de temiz havadan olsa gerek iştahım müthiş açıldı iyi de oldu aslında ,Atahan Pasa  nın bakıcı  sendromundan dolayı biraz kilo kaybetmiştim tatildeki aldığım kilolar enerji oldu :)


Dış mekanda olduğu gibi en güzeli iç mekandı... Yemek masaları tamamen ahşap koltukların bir kısmı kadife bir kısmı deri kaplı... Dekor olarak kullanılan eşyalar konsepte çok ama  çok uygun...




Bahçede yemek yerken dinlediğimiz müziklerin hepsi eski Türk film müzikleriydi... İçeriyi gezerken gördüm,  duvarın bir kısmında Ayhan Işık a ait filmlerinin posterleri duvara kaplanmış ve özel  olarak ışıklandırılmıştı... Merak ettim sordum restoran sahibi tam bir Ayhan Işık hayranıymış... Ne kadar hoş ve  mutlu edici bir düşünce değil mi...



İkinci katta ki yemek salonları genelde iş toplantı yemekleri için organize edilmiş...  Büyük masa ve  koltuklardan da belli değil mi ...



Ağaç kütüklerinden yapılmış ilginç bir tasarım... Ne kadar hoş değil mi...



Antika radyo, fotoğraf makinesi ve saatten oluşan güzel bir kahve molası köşesi...


Bu köşe ise süper bakar mısınız tasarıma tavandan sarkan kitaplar aralarına serpiştirilmiş spotlarla tam bir uyum içerisinde... Trabzon a yolunuz düşerse mutlaka  cephanelik restoran a gitmenizi tavsiye ederim... Hem mideniz hem gözleriniz şenlensin...


Tarihi çeşmeden su içmeden olmaz tabi... Yemekleri yedik ve başladık Boztepe ye çıkmaya.... Ama oraya gitmeden yönümüzü Kaymaklı Manastırı na çevirdik...



Tüm Trabzon ayağınızın altındaymış gibi... Burada kelimeler kifayetsiz kalıyor semaverde demlenen çay ve Karadeniz i izlemek paha biçilemez...






Ve rotamızı Ayasofya Müzesi ne çevirdik... 1238-1263 yılları arasında 1. Manuel zamanında inşa edilmiş olan kilise,  Fatih Sultan Mehmet zamanında camiye çevrilmiş ve vakıf eser olmuştur...











27 Eylül 2012 Perşembe

GÜRCİSTAN GEZİMİZ 2...


Günün yarısını geçmiştik  ve eh  midelerde zil çalmaya başlamıştı... Gürcistan da Türk restoranlar oldukça bol... Bizim tercihimiz daha doğrusu tur  rehberinin tercihi  Grand Grill restoran dan yana oldu iyiki de olmuş menüler  harikaydı... Özellikle yöresel haçapuri harikaydı... Yuvarlak ekmeğin içerisinde  yöresel peynirli bir lezzet... Normal ekmekleri de harika galiba içerisine bolca süt  koyuyorlar...  Birde farklı olan lezzet armut suyuydu...


Ben  bu armut  suyunun tadına bayıldım... Asit oranı çok az ve lezzetli... Zaten eve giderken de  bundan aldım... Başkada alınacak birşeyini bulamadım magnetlerinin haricinde... Belki yazın en  yoğun zamanında turistlere yönelik başka satılacak eşyalar da vardır da biz göremedik...

Oldukça ıslanmıştık ama günler öncesinden ben havanın Gürcistan da yağmurlu olduğunu biliyordum ve tedbirimi de almıştım:) Tur dan diğer arkadaşlar çok ama çok ıslandılar... Bizim Türk restoran yemek dinlenmek ve kurumak için iyi gelmişti:)



Burası da Orta Cami... Osmanlı döneminde yapılmış tek başına ayakta kalma  mücadelesi veren bir  cami...



Gürcistan önümüzdeki beş yıl içerisinde Kafkasya nın  Las Vegas ı  olmayı  kafasına koymuş bir kere... Baksanıza bu ters süt şişesi görünümlü bina  adalet binası... Süt saflığı temizliği sembolize ederken ters  olması da onu içimize çekerek adil yoldan doğruluktan ayrılmamayı gösteriyor...



Ama benim favori binam işte bu Amerika da ki Beyaz Saray ın tersi Batum da bir restoran...  Restoran ın mimarı bilin bakalım nereli.... Rize Rize Rize :))) Zaten böyle bir şeyi ancak bir laz yapar:) Burada  da sadece laz yemekleri yapılmakta... Bu hat üzerinde Hollanda Çin Ukrayna İtalya gibi  bir çok ülke mutfaklarını da görmek mümkün...



Eh hatıra  fotoğrafı çekmeden  olmaz...



Yağmur yağsa da yola devam dedik... Sırada Botanik bahçe vardı... Sovyetlerin en byüyük botanik bahçesi Batum da kurulmuş ve alttaki resimde de botanik bahçenin içerisinde yer alan  ziraat fakültesi yer almaktadır... Dünyanın beş kıtasından gelmiş çiçek ve ağaç çeşitleri mevcut... 


Tabi ki yine yağmur...





Yağmur nedeniyle resimlerin büyük bölümü puslu çıktı bunlar en net olanları... Zaten botanik bahçe mi aynısı bizim Soldoy da var :)



Turumuzda ki en genç arkadaşlar KTÜ öğrencileri Ayşe ve Ceren di... Yağmurdan korunmak için market poşetlerinden yardım aldılar:)  Biz Batum dan ayrılırken bile yağmur devam ediyordu... Gürcistan dan izlenimlerim; kumar ve kadın tutkunuz yoksa sadece bir defa bu ülkeyi ziyaret etmeniz yeterli...:) Tarihi eserleri neredeyse hiç yok Sovyet izlerini silmek için yok edilmiş :) Hijyen denilen bir şey Türklerin yaşadığı yerler hariç neredeyse hiç yok... Katı ve kuralcı bir ülke... Tüm hijyensizliğe rağmen Karadeniz de en temiz kıyı şeridine sahip sahili olan bir ülke...Gürcü kavurması hapuçuri  ve ekmekleri çok lezzetli bir ülke...Değişik kültürleri görmek isteyenler için tavsiye edebilirim... Gürcistan Karadeniz den bir parça...

26 Eylül 2012 Çarşamba

GÜRCİSTAN GEZİMİZ 1



Trabzondan günübirlik turlardan yararlandik ve sabahin erken saatinde yola çiktik... Trabzon Rize Artvin derken Sarp sınır kapısına geldik...Sadece yıpranmiş olmayan nufus kagidiniz yeterli...1Tl karsiliginga Gurcistan a geçebiliyorsunuz...


Bayburttan dogan Çoruh nehri Artvinden geçip Gürcistandan Karadenize dokuluyor ve tasidigi tum verimli topraklarida buraya birakiyor...Lakin halki cok tembel oldugu icin bu topraklari tarim amacli kullanmiyorlarmis... Dağılan Sovyetler Birliginden sonra sanayi de bitmiş... Halk sadece turizmle geçiniyor...Tabii bu yeterli değil... Kumar da ulkede onemli bir yere hakim...İnşaat sektörü çok hızlı bir sekilde ilerliyor... Bu konuda Avrupadan kredi aliyorlar...Batum un kumar kenti olmasi icin cok calisiyorlar... Resimlerler Batumu gezmeye baslyalim... İlk durak Aziz Adrian(Nino) heykeli...Hriatitanligi Gurcistana getiren kişi... Hekeli kücük bir şelalenin yaninda....


Burasi da Apsaros  Kalesi... Romalilar tarafindan yapilmis Bizans Arap ve Osmanli yonetiminde kalmis ve surekli batan bir kale...
Batum duz bir araziye kurulmus sehir oldugu icin caddeler ve sokaklar oldukca genis ve buyuk... Kaybolma sansiniz yok:)

Bu kucuk göl de Nuri Geli Gölü... Zamaninda burada bir Türk çocugu bogulmuş. Annesi yurek acisindan her gun bu gole gidip Nuri gelll Nuri gelll diye agit yakar aglarmis... O gün bu gündür bu gölun adı. Nuri Geli Gölü kalmiş... Rehberimiz bunu anlattiginda gözlerim doldu çok duygulandim...
Bu binalar Sovyetlerden kalma işçi blokları gerçi Gurculer Sovyetlerden kalan herseyi yikmaya calişsada bu binalar hala ayakta...


Bu da Karadeniz Ticaret Merkezi. insaati hala devam ediyor... Tepesinde dönme dolap var...Bana ilginç gelen binalardan birisi... Gurcistan gezimize bir sonraki postta devam edecegim...



24 Eylül 2012 Pazartesi

UZUNGÖL DOĞADAN BİR PARÇA....


Karadeniz turumuzun bu sefer ki durağı Uzungöl... İki dağın arasında küçük bir göl...Trabzon Of karayolundan sonra Çaykara ya doğru devam ediyoruz veee Uzungöl... Uzungöle anlam katan en önemli unsur tam ortadaki cami... Gölün etrafındaki bungalov evler konaklamak içiyyn ideal...






Bu günübirlik turda anneannemiz dedemiz ve Atahan pasa da bizimle birlikteydi...Temiz havanın etkisiyle Atahan kendinden geçti...


Yemekleride cok güzel... Taze balik eşliğinde guzel bir salata...Geceleri canlı müzik,gündüzleri bisiklet kiralayarak dolaşmak bol oksijen...


Şansimiza hava çok guzeldi...




Uzungölden ayrilip bir de Rize ye gittik... Akşamüstü olması ve hafiften yağmurun başlamasıyla Rize de fazla gezemedik...


Atahan artık gezme limitini doldurmuştu çünkü hiçbir sekilde durmuyordu... Resimden de belli gelinen son nokta....

23 Eylül 2012 Pazar

SÜMELA MANASTRI VE ZİGANA...


Karadeniz turuza devam ediyoruz... Yolumuzu Sümela Manastrı na çevirdik... Cennetten bir köşe sanki...


Benim üçüncü ziyaretim... Bu yıl da yine resterasyon çalismasi vardi... Ne bitmek bilmeyen bir çalismaymis
... Hristiyan alemi icin cok önemli bir yer Sümela...


Ağaç köklerinden oluşan eşsiz bir manzara.




Sümeladan sonra yolumuzu Zigana Geçidine çevirdik...Derken kendimizi Pervanoğlu tesislerinde bulduk...Kuzu sac kavurma bu kadarmi guzel olur...Doyamadim ben... Kilolari alip donerim herhalde...





Baktık gecitten sonra Gumushane ye az kalmis oraya da gittik... Etrafta pestil ve köme satisi yapan yerler cok fazla merak ettik kömeyi... Meğer bizim cevizli sucukmus...
Atahan pasa bu cevizli sucuklara bayildi... Bu arada baglanti problemi yasiyorum... Bu postu da Macka da Hilal Cafe den yaziyorum... Kendilerine de ayrica tesekkurler...

21 Eylül 2012 Cuma

KARADENİZ TATİLİMİZ...



Sonunda tatil başladi... Her yil anneanne ve dedemiz ilkbahar sonbahar arasini Trabzon Maçka da geçirirler... Bu yil onlara süpriz yapalim dedik... Hem eşim de hiç Karadenizi görmemişti... Aslında tatil rotamız Antalya idi ama son anda Trabzon a yöneldik çok da iyi ettik... Atahan pasanin ilk uçak yolculuğuydu bu gerçi dişlerinin çiktigi sancili bir doneme denk gelmesi cok kotu oldu... Diş sancimiz daha havaalaninda başladi ve ucak havadayken de ilk 20 dk boyuncada devam etti...Sonra uyudu neyseki basinc etkisiyle de o minik elleri kulaklarina gitti hep...Gerçi hostes ablamiz cok ilgilendi teşekkürler Pegasus...



Trabzon a indiğimizde hemen kendimizi Akçaabat taki meşhur köfteciye attik... Nihat Usta nin restoranti harika... Tam limanda şansimiza bu mevsimde hava bizden yanaydi... Mısır ekmeklerin kokusu hala burnumda... Karadeniz turumuza kaldigimiz yerden devam edecegiz...Cepten post yazmak harika...



18 Eylül 2012 Salı

İLGİNÇ DAVETİYE...



Bu yazım telefondan üretilen ilk deneme olup imla hatalari ve resim kalitesi icin şimdiden özür... İlerleyen zamanlarda bunlari da aşarim herhalde... Neyse gelelim mevzuya... Geçen gün müşterimiz şubeye bir davetiye biraktı... Yoğunluktan bakamamiştim... Mesai bitip kendime gelince inceledim ve çok beğendim... Sosyete haberlerini anımsatan ünlüler gibi... Bakalim ileride daha nasil davetiyeler çıkacak...Evlenen çiflerede mutluluklar...
posted from Bloggeroid

16 Eylül 2012 Pazar

YALOVADA SONBAHAR...



Yalovad sonbahar kendini iyice hissettirmeye başladı.... Kocaman sarı çinar yapraklari etrafta rüzgarla dans ediyor...



Yazı şimdiden özleyeceğiz galiba...
posted from Bloggeroid

12 Eylül 2012 Çarşamba

ŞAPKASIZ ÇIKMAM...



Atahan Paşa nın sevmediği şeylerin başında ise şapkalar geliyor... Bebekken anlamıyordu kışın bereden rahatsız olmuyordu ama büyüdükçe işler değişti... Yazın sıcaklarda bile şapka taktırmadı hemde hiç hemen çıkartıyor... Hatta banyodan çıktıktan sonra bile bornozunun şapkasını bile hemen minik elleriyle sıyırıp özgürlüğünü veryansın ediyor... Kış gelmeden  berelere alışsın diye evde kapşonlu tişört giydirip çaktırmadan kafasını örtüyorum.... Ama işte sonuç....:)


Biraz reklama girecek ama bu aralar Atahan ın ev sevdiği oyuncağı neredeyse boyu kadar olan vernel şişesi...



Birde herzaman ki gibi ağzımıza götürmezsek olmaz... Herşeyin tadına bakmalıyız... Geçen evin önünde yerden küçük bir taşı almış ağzına atmıştı çıkartmadım bir türlü ve o taşı yuttu... Bu sıralar her küçük şey bizim için tehlike arzediyor...

11 Eylül 2012 Salı

AMCAMIZIN DÜĞÜNÜNDEN KARELER...


İstanbul dan kına organizasyonu yapan bir ekip geldi vur patlasın çal oynasın bizleri sağolsunlar çok eğlendirdiler... 



Tefler tüm gece ellerimizden düşmedi... Çalmaktan avuç içlerim yanıyordu...Kayınvalide ile gelinler de tüm gece oynamaya devam eder...








Yoğun ve yorucu geçen kına gecesinden sonra ertesi gün nikahımızı da kıydık...


Aynı günün akşamı da düğünümüzü de yaptık... Atahan o gece rekora koştu yerdeki konfetileri yemek istedi... Neredeyse tüm gece kucağımdan inmedi...


Çok şükür bitti... Amcamız ve yengemiz balayı için Paris Benelüx turuna katıldılar... Eee ne diyelim onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine... 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...